22 Ağustos 2015 Cumartesi

Tatil -1-

Hay aksi, hey taksiii !!
Aaah bu da durmadı, hava da yağmurlu üstelik ne yapmalı?

Merhaba ben Bug. Lady Bug. Elimdeki bavulla, bu yağmurun altında ortada kaldım görüyosunuz. İzmirin sıcağından evde durulmuyo, dışarıya da çıkılmıyo. Her gün yağmur duasındaydım, yağmadı. 

En son dün gece dayanamadım karar aldım tatile çıkıcam! Öyle tabi tatile çıkayım. Bütün sene çalıştım, kreatif oldum çok. Ama evde köreliyorum, bunalıyorum. Bu sıcakta zaten kreatif olunmaz. Ladyliğim bile eriyecek tatile çıkmazsam. Bavulumu hazırlayayım, hazırladım. Mis gibi bi uyku.

Sonraa.. Soonra işte şimdi burdayım. Yağmurun altında.Yarım saattir bekliyorum gelen taksiler yoldaki yağmur suyunu bana sıçratıp duruyo,  taksi durmuyo ama. İki haftadır ettiğim yağmur duaları bunun için miydi? Allah'ım sabır. Yarım saat sonra biletim yanıcak. 10 dakika içinde taksiye binmiş olmalıyım. Düşün kreatif. Hakkını ver ününün,  düşün. 

Buldum. Bulduum. Yahu şimdi biz sizle nasıl konuşuyoz böylee. Yani siz yoksunuz ama ben şuan yağmur altındayken  sizin beni duyduğunuzu biliyorum. Öyleyse farlı bir boyut. Ya da bi hikaye. O zaman ben bu konuya bi el atayım da soldan hızla gelen taksi önümde dursun. Deneme denemee. Durdu vallahi durdu. Meraba şöfor bey inanamazsınız başıma gelenlere. Şu an taksinizdeki değerli şahsiyet içinde bulunduğunuz hikayenin baş kahramanı! Yarım saat yağmurda ıslandıktan sonra farkettim ben yazıyom bu hikayeyi, üstelik yaşayarak.  Ah ne enfes bişey bu böyle. Anlıyo musunuz şöfor bey, siz de pek bi suratsız çıktınız yahu konuşsanız keşke...

Not: Canım deeptone bana yine konu buldu sağolsun. Devamı daha sonraaaa çünkü bilgisayarım bozuk, ekranı pembeee baktıkça gözlerim ağrıyo.

Sevgiyle kalın.  :)

Bi 'can' var ona da ayrıca selamlar ihmal ettim biraz inşallah gelip okursun ki geleceğini bilyom.

:)
 
Posted on 22:19 | Categories:

19 Ağustos 2015 Çarşamba

İyilik Yapmak

-Yalnızca görmek istediklerimize odaklanarak yaşıyormuşuz. Nazarımız içimizden ileri geliyormuş. Önce görüp sonra bakıyormuşuz. -

Mücella hanımın büyük kapıların ardındaki küçük odasının  penceresinin önüne biriken minik serçeler.. Hepsi birbirinin aynı görünen bu kuşlar Mücella hanımın tefekkür sebebiymiş. Sabah serçelerin sesine uyanıp, pencereyi açıp ekmek ufalayıp, su bırakıyor onlara. Kendisine sorulduğunda Rabbin güzelliğini görüyorum bu kuşlarda diyor. Kuş gibi sabah kalkıyorum nasibimin peşinden gidiyorum isteyince veriyor Rabbim. Hepimize farklı bir şekilde ama veriyor diyor. Bu kuşlar benim penceremin önündeyse beni vesile kılarak istiyor biliyorum diyor. İhtiyacı olan insan, hayvan.. hiç farketmez diyor. Kimi zaman maddi kimi zaman manevi diyor, hepimizin ihtiyacı oluyor. Aslında kendimize iyilik yapıyoruz diyor.  İnsanlığımızı hissediyoruz, Rabbimizin istediğini de yerine getiriyoruz diyor. Ne güzel konuşuyor şu Mücella hanım insan hiç susmasın istiyor.

'Mücella hanım müthiş bir kadın' böye diyor mahalleden Arif amca. Daha küçükken de böyleymiş. O zaman durumları kötüymüş ama elinde olanı ikiletmeden isteyene verirmiş. Annesinden görmüş öyle diyo Arif amca. Rahmetli anası dermiş peygamberimiz böyle yaparmış, biri bişey isteyince vermemeye gönüm razı değil sen de sevdiğinin yolundan git ona benze dermiş. Arif amca diyo biz yeterince sevmiyoz demek ki kızım bak Mücella anasının kopyası. 'Sen kimin peşinden gidiyorsun kızım?' diyor bana. Aman Arif amca sorma bana böyle sorular. Dengem şaşar yalpalar düşerim iki adım sonra. Gözünü seveyim bırak beni. Arif amcanın tuttuğu yok oysa. İçim daralıyor böyle olunca. Böyle bi soru ama böyle soruldumu işte kurtulamam daha, kök salar içimde. Bırak Arif amca gideyim nerden geldim yanına, nerden sordum. Gideyim ben Arif amca, gideyim de içime dert getirdin az dinleyeyim kendimi. İyilik yapmadığımız şey değil Arif amca çık içimden! Sesini içime kazımışlar sanki. Aynı soru yankılanıyor içimde. Tamam diyorum daha dikkatli olacağım bundan böyle. Mücella hanımı örnek alıyorum bende. Sabah kapıda gördüğüm kedicikleri besliyorum. Ne tatlı şeyler! İçimi okşuyor sanki yumuşacık tüyleri. Ağaçları suluyorum, insanlara tebessüm etmekten keyif alıyorum. Küçük bi çocuğa matematik çalıştırıyorum şimdi. Mücella hanım diyor kendine iyilik yapıyor olmalısın, gülüşün değişmiş. Sevdiğimin peşinden gidiyorum diyorum, ne güzel gülüyor.

Not: Canım deeptone bana konu buldu ben de yazdım. Bana yardımcı olduğu için dünyalar kadar teşekkür ona gitsin. :)

Not: Canım deeptone bi yazısında müzik dinleyerek sanat icra etmekten söz etmişti ben de bu şekilde ayraç yapacağımı söylemiştim ona. Henüz yapmadım ama bu yazıyı yazarken Le Trio Jourban'dan Masar, Roubama,Sorrow ve Hawana'yı dinledim. Yine aynı müzikleri dinleyerek yapacağım ayraçları ve bi kitabımı  hediye edicem bi arkadaşıma instagramdan bitirince. Bitirince duyurucam tekrar. Çok sevgi doluyum şimdi hepinizi seviyorum güzeller. :)




Posted on 14:26 | Categories:

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Makine İnsan


Dünya üzerinde 206  ülke,
7,125 milyar insan var.

Yeryüzünde hergün insan eliyle ölüm var. Hergün azalan vicdan var.
Bu noktada 'insan' ın kelime olarak manasına gidiyorum.

Kur'an-ı Kerim'de 'ins' ve 'nas' gibi ifadeler insan için kullanılıyor. 'İns' insan topluluğu anlamına geliyor.
İnsan kelimesinin aslının, unutmak manasına gelen 'insiyan' olduğu da ileri sürülmüş. 'İsti'nas' cana yakın olma, vahşi hayvanın evcilleşmesi anlamına gelen bir diğeri.

İnsanı insan yapan özellikler arasında 'yüksek seviyede düşünebilmesi' diyor. Evet ama bir şeyleri eksik düşünüyoruz. Daha az çalışıp daha çok yiyebilmek için makineleşiyoruz ve insanları yok ediyoruz. Kendi cinsimizi, hayvan, bitki hatta eşyaya zarar vermekten uzak durmamızı bize öğütleyen inancımız yok mu?
Cana yakın olan özümüze ne oldu?

Bugün bilim bize yaklaşık 15 yıl sonra robotların hayatımız içinde aktif yeri olacağını söylüyor. Böylece insan daha az çalışıp daha mutlu olacak, çok değerli vaktini daha verimli kullanacak(!)


Farkında mısınız insanın kendine yakın makineler üretmek için gösterdiği çaba çok büyük. Ve yakında karşımızda! Ama belki de gözden kaçırdığımız bir şey var. Bakın insan makineleştiğinin farkında değil sanki. Yani üretilen makineler insana benzeyecek evet ama insan da o makinelere benziyor. Programlanmış bir şekilde kendi amaçları için atık parçalama makineleri gibi insanları yutup kendine yer açıyor. Oysa yeri var ama yetmiyor çünkü yetmeyeceğine inanacak şekilde programlanmış. 

Peki bizi böyle programlayan kim?

Geçtiğimiz günlerde izlediğim bir programda sunucu bilim adamına diyor ki; 'peki bu robotlar iyiyle kötüyü ayırdedebilecekler mi?'  'Evet' diyor ama kimin iyisi? Malumunuz bir programlama işlemi var ve bunu robotu geliştiren yapacak. İyi onun iyisi, kötü onun kötüsü olacak. Allah vere de iyisi gerçek iyilik olsun. 

E valla bizi de proglamlayan var. Giydiğimizden, yediğimize, hareketlerimizden düşüncemize kadar bize tesir eden güçler var. Belki bi çoğunuz buna inanmıyosunuz, saçma buluyosunuz. Ben inanıyorum amma ve lakin benim durumum daha vahim. İnandığım halde dur diyemiyorum. Küçücüğüm bu sistemde. Allah direnebilmeyi nasip etsin de daha çok olduğumu hissedebileyim.  Ne diyeyim Allah selamet versin, güzel günler versin, iyilik versin. Bu yazı da burada bitsin.










Posted on 11:37 | Categories:

3 Ağustos 2015 Pazartesi

Mim: Saçma Amaçsız

Selam olsun. Bu mimin üreticisi Sıla Duran. Beni davet edense Kalem Fili . Kendisine çok teşekkür ederim bloğa yazı girmeme vesile oldu. 

1) Odanızda veya evinizde orada olduğunu unuttuğunuz bir nesne bulun. Bu nesne ile bir anınız var mı?
Kol saatim. Geçen gün nişanda büyükler sevdiceke 'hadi bunu da sen tak' diye torpil yaptılar. Sevdicek tabi aşktan gözü kör.. Saati takamadı, takamadı, takamadı. Baktım olmayacak herkes bize bakıyo ben taktım ondan çok. Kendime teşekkür ediyorum. 

2) Aklınıza gelen soğuk bir espriyi yazın. Eğer aklınıza gelmiyorsa 2-3 kelime saçmalayın.
Ceren'in sana selamı var.
Hangi Ceren'in?
Tencereninin. 

3) Yine aklınıza gelen biri ya da nesnenin adı ile akrostiş yazın ama yazdığınız akrostiş az ya da çok nesne veya kişi ile ilgili olsun.

Şimdi içi buz dolu bir şişe
İlk dikişte midemizde!
Şaşırdın mı noldun kuzum?
Erir korkma içimizdee.

Şak şak şakk. İğğrenç pis.


4) Seni kim mimlediyse şimdi Onun blogunu açıyorsun ve bu soruya verdiği cevaptan ilginç bir kelime seçiyorsun. Ve döngünün devam etmesi için yine ilginç, uzun ve saçma bir cümle kuruyorsun. Lütfen 'Ben bir kuş gördüm.' ya da 'Bizim evde oyuncak ayı var.' gibi cümleler olmasın. Olabildiğince uzun ve saçma cümleler olsun.

Filler için özel olarak tasarlanmış  göz bantçısına gidip gözlerine taktığı bantla gece uykuya dalan fil bu gece de rüyasında tartılarak 3ton geldiğini görünce rimeli akana kadar ağlamaya başlayınca onu gören 5tonluk fil gözlerine bant takınca zayıflayacağını, ağlayıp rimel akıtınca  insan olacağını mı sandın diye gürlemeye başlayacaktı ki karşısında güldürmek için fil kılığına giren insanları görünce insan kılığına girip filleri güldürmeyi kendine iş edindi. 

Hikaye oldu yaaaa bu.

Şimdi de mimleme için deep'in bloğuna yollanıyorum. (Orası blogger toplanma sahası çünküüü :D orda önüme gelen ilk üçü yazıcam hıhııım.)


Kolay gelsin o zamansaa. :)



Posted on 21:20 | Categories:

30 Mayıs 2015 Cumartesi

Kalemiyle Yüreği Arasında Muallakta Kalan Bir Şair

Sen delisin dedi güneş. Bana söylediklerini kaleme akıt. Hayır dedi şair ,bunu yapamam.
Sen şairsin dedi güneş, yüreğinin verdiğini kaleme söyletmek senin işin, hadi yaz!

Şair muallakta. Neticesinde o sadece kalemin söyledikleriyle bir 'şair'. Yüreğini kalemine hiç akıtmamış ki!

Şair beni dinle, yüreğini kalemine tam anlamıyla açmaman,  yazdıklarının senden bağımsız olduğunu göstermiyor. Hayır, tersine yazdıkların sana sıkıcasına bağlı. Bırak bu ayakları şair! Yüreğimi açsam kalem kırılır diyeceksin az sonra, bırak. Göğe bak,maviye, deli kargaya, gülen çiçeğe, bana bak şair konuşan güneşe! Yaz şair, bunları yaz, benle konuştuklarını yaz!  Yüreğin burda şair ve kalemin orda. Al ve yaz, bütün yüreğinle.
Posted on 08:56 | Categories:

25 Mayıs 2015 Pazartesi

Düş

Göğün açık mavisinde koyu bir düş.
Düşme!

'bir adam,
ellerinde karanfil
uçarak gidiyor,
kadına.
gülüşü kırmızı olana.

süzülüyor pencereden adam boşluğa.
içerisi boş ve de loş.
masanın üstünde  sürahi,
suyun şırıltısı mutfakta
adam hayret içinde
karanfiller sürahide.

adam gediğinden beri kanepede

koyu bir düş.
adam sesleniyor;
 -karanfil!

karanfil 'düş' diyor,
göğün açık mavisinde koyu bir düş.








7 Nisan 2015 Salı

Bi BakGeri Döndüm, Vallahi

Merhabalar! Ben geldim. Sen kimsin mi? Yok canım o kadar olmadı. Dimi?

Yokluğumu başkan dışında 'farkeden' el kaldırsın. Zira bu sayının biri geçmeyeceğini biliyorum.

Nasılsın canım kardeşim? Hamdolsun benden iyilik.

Ne yazsam diye düşündüm, şıııp buldum. Geçenlerde deep'e durduk yere şunu söyledim; 'bu gece bi şiir yazcam, bugünün ödevi'. Gece oldu ve ben uykuya daldım.

Sonra şıııp uyandım. Yahu sözümü tutmadım dedim kendime, elime aldım telefonu yazdım.


Bu çiçekler, bu yaprak,toprak, bu gök, sayın seven, bizim.
Sizin bu gök sayın seven! 
Bu sarı güneş,
en çok sizin boynunuza yakışır.
Alın çekinmeyin, takın boynunuza.
Bu güneş sayın seven, bi sevenin boynunda ışıldar en fazla.
İnanın, 
göğün umudu gözlerinizde! 
Bi takın, bakın,
Nasıl? Var dimi umut sayın seven? Ah sayın seven,
Ah sevenin gözleri, sevenin boynu, sevenin düşleri..
Dünya sayın seven, 
Siz,
Gülüşünüz sayın seven! 
Gülüşünüzden şiir toplanır ah!
Rüzgâr esiyor ılık 
Düşler dökülmüş elinizden, 
Siz hareket edince ah!
Dile gelir tüm kainat , yürekten
Ah sayın seven!
Sevenin çokluğu,
Sevenin dünyası, 
Varolun.


Diyeceğim yok başka, varolun.